Dalgaların gücünü kontrol edebileceğinizi sanıyorsunuz, değil mi? Ben de öyle sanıyordum… ta ki Karadeniz’in dalgalarında kaybolana kadar.
Bu sözlerle başlayan bir macera, aslında benim için hayatımda yepyeni bir pencere açtı. Karadeniz’in kıyısında, dalgaların sert ritmiyle karşılaştım. O an, bu deneyimin sadece bir spor değil, aynı zamanda bir ruhsal dönüşüm olacağını hissediyordum.
Acaba dalgaların gücünü kontrol edebilir miydim?
Sörf yapmak, sadece fiziksel bir aktivite değil, aynı zamanda zihinsel bir meydan okuma. Dalganın doğru anını yakalamak ve onunla uyum içinde hareket etmek sabır ve odaklanma gerektiriyor.
Geçmişte dalış, kitesurf gibi pek çok su sporunda deneyimim olmasına rağmen, dalga sörfünü hiç deneyimlememiştim.
Araştırmalarım; “Dalga sörfü yalnızca okyanuslarda mı yapılır? İstanbul’da mümkün mü? Tehlikeli midir? Eğitimi nereden alırım?” gibi sorular zihnimde dönüp duruyordu. Heyecanla her kaynağı okuyor, her videoyu izliyordum. Sonunda öğrendim ki İstanbul’da da dalga sörfü yapılabiliyor! Kilyos ve Şile gibi bölgelerde bu spora uygun koşullar sağlanabiliyordu. Hemen Şile’deki bir sörf okuluna kayıt oldum. İçimdeki sabırsızlık ise tarif edilemez bir seviyedeydi; bir an önce dalgalarla buluşmak istiyordum.
Senin doğa ile ilgili planların olabilir, fakat doğa sabırsızlığı sevmez.
Ancak bu iş öyle düşündüğüm kadar hızlı ilerlemiyordu. Dalga sörfü için denizin ve hava koşullarının elverişli olduğu bir günü beklemek gerekiyordu. Beklerken bir yandan okulla iletişimde kaldım, bir yandan da sörf videoları izleyerek heyecanımı yüksek tuttum.
Nihayet o haber geldi! Dalga koşullarının uygun olduğu gün belli olmuştu.
Hadi yola çıkalım…
Erken saatlerde alarm çaldığında, ben çoktan uyanmıştım bile. Çantam bir gün öncesinden hazırdı; deniz şortum, havlum ve küçük bir atıştırmalık. Günlerdir beklediğim o an sonunda gelmişti: Şimdi yola çıkma zamanıydı.
Yol boyunca, içimde hem büyük bir coşku hem de tatlı bir gerginlik vardı. Avrupa Yakası’ndan Şile’ye doğru 1,5 saatlik bir yolculuk yaptım ama bu süre bana çok kısa geldi. Denizle buluşma hayali her şeyin önüne geçmişti.
Şile’ye vardığımda…
Denizin sesi beni hemen kendine çekti. Dalgaların kıyıya vuruşu, sanki beni selamlıyordu. O an, bu deneyimin beni nereye götüreceğini hayal etmeye çalıştım ama deniz, hayal edebileceğim her şeyin ötesindeydi.
Sörf okuluna vardığımda, sıcakkanlı bir ekip beni karşıladı. Gülümsemeleri, üzerimdeki tüm gerginliği aldı. Eğitmenler bizi hemen sahilde topladı ve eğitim başladı.
Ve işin temeli: Teorik eğitim…
Sörf tahtasına nasıl çıkılır? Dengede nasıl kalınır? Dalganın doğru anını nasıl yakalarsınız? Tüm bunları sabırla anlattılar. Öğrendiklerimizi önce karada tahtanın üzerinde pratik yaptık. Başta acemiliğim biraz komik görünse de bu sürecin her anından keyif alıyordum. Herkes aynı heyecanı paylaşıyordu ve bu grubu daha da yakınlaştırıyordu.
Sonunda denizle buluşma vakti geldi!
Elimde sörf tahtasıyla dalgalara doğru ilerledim. İlk adımımı attığım anda suyun soğukluğu kaslarımı gerdi, rüzgâr yüzüme çarptı. Tahtanın üzerine çıkmaya çalıştıkça dalgalar beni tekrar tekrar suya gömdü. Sanki beni sınamak istiyorlardı.
Ama her düşüşümde içimdeki heyecan daha da arttı. Yüzümde istemsiz bir gülümseme belirdi—neden bu kadar eğleniyorum? Dalgalar beni yere serdikçe, ben daha çok gülüyordum.
Burada mesele dalgaya karşı koymak değil, onun ritmine uyum sağlamaktı. Dalga seni her defasında yere serebilir, ama asıl önemli olan yeniden ayağa kalkmayı öğrenmekti. Her kalkış yeni bir gülümsemeydi. Evet, işin en keyifli yanı buydu: anı ve atmosferi en uçlarda yaşıyor olmak.
Ve sonunda, o an geldi. O büyülü an.
İlk kez dalganın ritmini yakaladım. Tahtanın üzerinde dengede durmayı başardığım birkaç saniye, hayatımda unutulmaz bir iz bıraktı. Sanki dünya durmuştu ve ben sadece dalganın gücüyle hareket ediyordum. O an, doğanın bir parçası olduğumu en derinlerde hissettim.
O günün sonunda yorgun, ıslanmış ama tarifsiz bir mutlulukla kıyıya oturdum.
Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle;
“Bu sadece bir başlangıç,” dedim.Karadeniz’in vahşi dalgalarıyla daha uzun bir dostluğum olacağını biliyordum…